Koroner arterler, kalbe oksijen ve besin taşıyan ana damarlardır. Bu damarların sağlıklı olması, kalp kasının doğru şekilde çalışması için hayati öneme sahiptir.
Koroner arter hastalıkları, damar duvarlarında plak birikmesi sonucu ortaya çıkar. Bu durum, kalp krizi riskini artırır. Sigara, yüksek kolesterol ve hipertansiyon en önemli risk faktörlerindendir.
Koroner arter sağlığını korumak için dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve stresin azaltılması önerilir. Düzenli kardiyolojik kontroller, olası sorunların erken tespitine yardımcı olur.
Tedavi seçenekleri arasında ilaç tedavisi, anjiyoplasti ve bypass cerrahisi bulunur. Uygun yöntem, hastalığın ciddiyetine ve hastanın genel durumuna göre belirlenir.
Koroner Arterler Nedir ve Vücut İçin Neden Bu Kadar Önemlidir?
En basit tanımıyla koroner arterler nedir sorusunun cevabı, doğrudan kalp kasının kendisini beslemekle görevli olan atardamarlardır. Kalbimiz kanı vücuda pompalarken, aslında kendi kas dokusunun içine doğrudan kan gönderemez. Beslenmesi, aort damarından ayrılan ve kalbin dış yüzeyini bir taç gibi saran bu özel damarlar aracılığıyla olur. Latince “taç” anlamına gelen “corona” kelimesi de isminin kaynağıdır.
Bu damarların sağlığı, kelimenin tam anlamıyla hayati önem taşır. Çünkü kalp kası, bir an bile oksijensiz kalamaz. Koroner arterlerde oluşacak en ufak bir daralma veya tıkanıklık, kalp kasına giden kan akışını azaltır. Bu durum önce göğüs ağrısı gibi uyarıcı sinyallere, ilerleyen aşamalarda ise kalp krizine veya daha ciddi sonuçlara yol açabilir. Dolayısıyla bu damarları sağlıklı tutmak, genel vücut sağlığımızın temel direğidir.
Kalbi Besleyen Ana Damarlar Olan Koroner Arterler Hangileridir?
Kalbimizi besleyen bu damar ağı, aslında iki ana koldan oluşur. Vücudumuzun ana arteri olan aorttan ayrılan bu iki damar, daha sonra dallara ayrılarak kalbin her bir noktasını kanlandırır.
- Sağ Koroner Arter (RCA): Bu damar, adından da anlaşılacağı gibi, genellikle kalbin sağ tarafını besler. Sağ kulakçık ve sağ karıncık ana beslenme alanıdır. Ancak RCA’nın çok daha kritik bir görevi vardır: Çoğu insanda, kalbin ritmini düzenleyen elektrik santralleri olan sinoatriyal (SA) ve atriyoventriküler (AV) düğümleri besler. Bu yüzden RCA damarındaki bir problem, sadece kan akışını değil aynı zamanda kalp ritmini de ciddi şekilde bozabilir.
- Sol Ana Koroner Arter (LMCA): Kalbin sol tarafı, kanı tüm vücuda pompalayan daha güçlü ve kaslı bölümdür. İşte bu bölümün beslenmesinden sorumlu olan damar da LMCA’dır. Bu damar oldukça kısa bir seyirden sonra hızla iki büyük dala ayrılır. Bu dallar o kadar önemlidir ki tıp dünyasında özel isimlerle anılırlar.
- Ön İnen Arter (LAD): Kalbin ön yüzünden aşağı doğru inen bu damar, sol karıncığın en geniş bölümünü ve iki karıncık arasındaki duvarı besler. Beslediği alanın büyüklüğü ve önemi nedeniyle, bu damardaki ani bir tıkanıklık çok büyük kalp krizlerine yol açabilir. Bu yüzden tıp camiasında “dul bırakan” (widow-maker) gibi ürkütücü bir takma adı bile vardır.
- Sirkumfleks Arter (LCx): Bu dal ise kalbin arkasına doğru dolanarak sol tarafın yan ve arka duvarlarını besler.
Bir kalp krizi şüphesiyle gelen hastanın EKG’sine baktığımızda, hangi bölgede sorun olduğunu görerek hangi damarın tıkanmış olabileceğini büyük bir doğrulukla tahmin edebiliriz. Örneğin EKG’de kalbin ön duvarıyla ilgili bulgular varsa, ilk şüpheli genellikle LAD damarı olur.
Damar Tıkanıklığının Ana Nedeni: Ateroskleroz (Damar Sertliği) Nedir?
“Damarlarım tıkanmış” cümlesini duyduğunuzda, aklınıza gelmesi gereken tıbbi terim aterosklerozdur. Bu aslında “damar sertliği” olarak da bilinen ve koroner arter hastalığının neredeyse tek sorumlusu olan süreçtir.
Peki, bu süreç nasıl işler? Ateroskleroz, atardamarların iç yüzeyini kaplayan pürüzsüz ve esnek tabakanın (endotel) hasar görmesiyle başlar. Bu hasarın üzerine zamanla kanda dolaşan kötü kolesterol (LDL), yağ partikülleri, hücresel atıklar ve kalsiyum yapışarak birikir. Bu birikinti, “plak” adını verdiğimiz yapıyı oluşturur. Bu plaklar, damar duvarında bir tür yara kabuğu gibi düşünülebilir. Ancak bu kabuklar zamanla büyür, sertleşir ve damarın içindeki kan akış yolunu yavaş yavaş daraltır. Süreç genellikle genç yaşlarda başlar ve yıllar boyunca sessizce ilerler. Damardaki darlık belirli bir seviyeye ulaşana kadar genellikle hiçbir belirti vermez.
Kalp Damarlarını Tıkayan Plak Oluşumu Hangi Aşamalarla Gerçekleşir?
Plak oluşumu, bir su borusunun kireçlenmesi gibi basit bir mekanik olay değildir. Vücudun bir hasara karşı başlattığı karmaşık ve iltihaplı (enflamatuar) bir savunma ve onarım sürecinin kontrolden çıkmasıdır.
- İlk Hasar ve Savunma Hücumü: Her şey, damarın iç yüzeyindeki hassas astarın zarar görmesiyle tetiklenir. Yüksek tansiyonun damar duvarına yaptığı sürekli basınç, sigara dumanındaki zehirli kimyasallar veya yüksek kan şekerinin yarattığı ortam bu hasarın en bilinen nedenleridir. Vücut, bu hasarı onarmak için olay yerine bağışıklık hücrelerini gönderir.
- Yağlı Çizgilenme: Olay yerine gelen bağışıklık hücreleri, hasarlı bölgede biriken ve yapısal olarak bozulmuş kötü kolesterolü (LDL) yutmaya başlar. Kolesterolle tıka basa dolan bu hücreler “köpük hücreleri”ne dönüşür. Bu hücrelerin birikimi, damar duvarında “yağlı çizgilenme” denilen, aterosklerozun gözle görülen ilk evresini oluşturur.
- Plağın Büyümesi ve Sertleşmesi: Zamanla daha fazla kolesterol, kalsiyum ve hücresel atığın eklenmesiyle bu yapı büyür ve olgun bir plağa dönüşür. Vücut, bu kontrolsüz büyüyen plağı bir kılıfla (fibröz başlık) kaplayarak kontrol altına almaya çalışır. Plak büyüdükçe damar lümeni, yani kanın geçtiği kanal daralır.
- Plağın Yırtılması ve Pıhtı (Kalp Krizi): Hastalığın en tehlikeli aşaması budur. Genellikle ince kılıflı ve bol iltihaplı “dengesiz” plaklar, bir tansiyon yükselmesi veya yoğun stres anında aniden çatlayabilir veya yırtılabilir. Plağın içindeki pıhtılaşmayı tetikleyici maddeler kanla temas ettiğinde, vücudun yara onarım mekanizması devreye girer ve saniyeler içinde o bölgede bir kan pıhtısı (trombüs) oluşur. Bu pıhtı, zaten daralmış olan damarı aniden ve tamamen tıkayarak kan akışını keser. İşte bu olaya “kalp krizi” (miyokard enfarktüsü) diyoruz.
Koroner Arter Hastalığı İçin Değiştirilemeyen Risk Faktörleri Nelerdir?
Bazı risk faktörleri vardır ki bunlar bizim kontrolümüz dışındadır. Bunları bilmek, ne kadar dikkatli olmamız gerektiği konusunda bize yol gösterir. Bu faktörler şunlardır:
- Yaş (Erkeklerde 45, kadınlarda 55 yaş sonrası risk artar)
- Cinsiyet (Erkeklerde daha erken yaşta görülme eğilimi vardır)
- Aile öyküsü (Birinci derece akrabalarda erken yaşta kalp hastalığı olması)
Yaşam Tarzı ile Kontrol Altına Alınabilecek Risk Faktörleri Nelerdir?
İyi haber şu ki koroner arter hastalığı riskini artıran en önemli faktörlerin çoğu, yaşam tarzı değişiklikleri ve doğru tıbbi tedavi ile yönetilebilir. Bu değiştirilebilir risk faktörleri aşağıdaki gibidir:
- Yüksek kan kolesterolü (Özellikle LDL – kötü kolesterol)
- Yüksek tansiyon (Hipertansiyon)
- Sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı
- Şeker hastalığı (Diyabet)
- Fazla kilo ve obezite (Özellikle karın bölgesi yağlanması)
- Fiziksel hareketsizlik
- Sağlıksız beslenme alışkanlıkları
- Yoğun ve yönetilemeyen stres
- Uyku apnesi
- Kronik böbrek hastalığı
Bu faktörler genellikle birbiriyle bağlantılıdır. Örneğin hareketsizlik kilo alımına, kilo alımı ise tansiyon ve şeker hastalığına yol açabilir. Bu nedenle bu risk faktörlerinden birkaçı bir arada bulunduğunda, kalp hastalığı riski katlanarak artar.
Kalp Damarı Daralmasının En Yaygın Belirtisi Olan Anjina (Göğüs Ağrısı) Nedir?
Anjina, kalp kasının, ihtiyacı olan oksijeni alamadığında gönderdiği bir yardım çağrısıdır. Genellikle bir ağrıdan çok, göğüste hissedilen bir rahatsızlık hissidir. Hastalar bu hissi farklı şekillerde tarif edebilir:
- Baskı
- Sıkışma
- Ağırlık
- Yanma
- Hazımsızlık
Bu his, tipik olarak eforla (merdiven veya yokuş çıkmak, hızlı yürümek gibi) veya yoğun bir stres anında ortaya çıkar. Birkaç dakika sürer ve dinlenince veya dilaltına alınan özel ilaçlarla geçer. Ağrı sadece göğüste sınırlı kalmayıp omuzlara, kollara (özellikle sola), boyuna, çeneye, hatta sırta yayılabilir. Bu damardaki darlığın ciddileştiğinin bir işaretidir.
Bir Kalp Krizi Anında Hangi Belirtiler Görülür ve Ne Yapılmalıdır?
Kalp krizi, anjinanın çok daha şiddetli, uzun süren ve dinlenmekle geçmeyen halidir. Bu bir acil durumdur ve saniyelerin önemi vardır. Aşağıdaki belirtilerden bir veya birkaçı varsa, derhal 112 acil yardım hattı aranmalıdır:
- Göğsün ortasında şiddetli ve sıkıştırıcı ağrı
- Kollara, sırta, çeneye veya mideye yayılan ağrı
- Nefes darlığı
- Soğuk terleme
- Bulantı ve kusma
- Baş dönmesi veya sersemlik hissi
- Ani ve aşırı yorgunluk
Özellikle kadınlarda, yaşlılarda ve diyabet hastalarında belirtiler daha silik olabilir. Bazen tipik göğüs ağrısı hiç olmadan, sadece ani başlayan nefes darlığı, çene ağrısı veya aşırı halsizlik gibi şikayetler de kalp krizinin habercisi olabilir. Bu nedenle bu tür atipik belirtiler de mutlaka ciddiye alınmalıdır.
Koroner Arter Hastalığı Şüphesinde Hangi Tanı Yöntemleri Kullanılır?
Bir hastada koroner arter hastalığından şüphelendiğimizde, tanıyı kesinleştirmek ve hastalığın ciddiyetini anlamak için bir dizi testten faydalanırız. Bu süreç hastanın şikayetlerini dinlemek ve fizik muayene ile başlar, ardından daha ileri tetkiklere geçilir.
Kullandığımız başlıca tanı yöntemleri şunlardır.
- Elektrokardiyogram (EKG): Kalbin elektriksel aktivitesini kaydeden basit bir testtir. Kalp krizi veya ritim bozuklukları hakkında anında bilgi verebilir.
- Efor Testi (Egzersiz Stres Testi): Hastayı bir koşu bandında yürüterek kalp hızını artırır ve bu sırada EKG değişikliklerini izleriz. Amaç istirahat halinde belirti vermeyen darlıkları efor sırasında ortaya çıkarmaktır.
- Ekokardiyografi (EKO): Kalbin ultrasonudur. Kalp kasının kasılma gücünü, kalp kapakçıklarını ve geçirilmiş bir krize bağlı bir hasar olup olmadığını gösterir.
- Miyokard Perfüzyon Sintigrafisi (Nükleer Stres Testi): Damardan verilen radyoaktif bir madde ile kalp kasının ne kadar kanlandığını gösteren hassas bir testtir. Hangi damarda sorun olduğunu haritalandırmamıza yardımcı olur.
- BT Koroner Anjiyografi: Gelişmiş bir tomografi yöntemiyle, damarın içine girmeden koroner arterlerin detaylı, üç boyutlu görüntülerini elde etmemizi sağlar. Damarlardaki plakları ve darlık derecelerini net bir şekilde gösterir.
- Koroner Anjiyografi (Anjiyo): Bu yöntem tanıda “altın standart” olarak kabul edilir. El bileği veya kasıktaki atardamardan çok ince bir kateterle kalbe ulaşılır. Damarların içine boya (kontrast madde) verilerek filmleri çekilir. Bu sayede tıkalı kalp damarı görüntüsü net bir şekilde elde edilir, darlığın yeri ve ciddiyeti kesin olarak saptanır. Anjiyonun en büyük avantajı, tanı ile birlikte tedavi imkanı da sunmasıdır; yani aynı seansta darlık saptanırsa stent ile açılabilir.
Kalp Damar Tıkanıklığında Uygulanan Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Koroner arter hastalığının tedavisi üç ana temel üzerine kuruludur: yaşam tarzı değişiklikleri, ilaç tedavisi ve girişimsel yöntemler (stent veya bypass). Tedavi, hastalığın ciddiyetine ve hastanın durumuna göre kişiye özel olarak planlanır.
İlaç Tedavisi
- İlaçlar, belirtileri azaltmak, hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak ve kalp krizi riskini düşürmek için kullanılır.
- Kolesterol düşürücüler (Statinler)
- Kan sulandırıcılar (Aspirin, klopidogrel gibi pıhtılaşma önleyiciler)
- Tansiyon ilaçları (Beta blokerler, ACE inhibitörleri vb.)
- Göğüs ağrısını giderici ilaçlar (Nitratlar)
Girişimsel Tedaviler
İlaç tedavisi ve yaşam tarzı değişikliklerine rağmen şikayetleri devam eden veya kalp krizi geçiren hastalarda, tıkalı damarı fiziksel olarak açmak gerekir.
Balon Anjiyoplasti ve Stent: Anjiyografi sırasında, kateterin ucundaki bir balonla daralmış bölge genişletilir ve damarın tekrar kapanmaması için “stent” adı verilen, genellikle ilaç kaplı metal bir kafes yerleştirilir. Bu günümüzde en sık uygulanan yöntemdir.
Koroner Arter Bypass Cerrahisi: Genellikle çok sayıda damarında ciddi darlık olan veya stent işlemine uygun olmayan hastalarda tercih edilen bir açık kalp ameliyatıdır. Vücudun başka bir yerinden (genellikle göğüs veya bacaktan) alınan bir damar parçası, tıkanıklığın ilerisine dikilerek kanın tıkalı bölgenin etrafından dolaşmasını sağlayan yeni bir yol, bir köprü (bypass) oluşturulur.
Hangi tedavinin uygulanacağına, hastanın durumu damar yapısı, darlıkların yeri ve sayısı gibi birçok faktör göz önüne alınarak, kardiyolog ve kalp cerrahından oluşan “kalp takımı” tarafından karar verilir. Unutmayın ki kalp ve damar sağlığınız konusunda atacağınız her olumlu adım, daha uzun ve kaliteli bir yaşam için yapılmış en değerli yatırımdır.

Prof. Dr. Tuna Katırcıbaşı, 27 yılı aşkın süredir kalp ve damar hastalıklarının tanı ve tedavisinde uzmanlaşmış bir kardiyoloji profesörüdür. Özellikle koroner arter hastalığı, stent tedavileri, hipertansiyon ve kalp yetersizliği alanlarında kapsamlı klinik ve akademik deneyime sahiptir.
Kardiyoloji kariyerine 1999 yılında Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak başlayan Prof. Dr. Katırcıbaşı, 2009 yılında doçentlik, 2019 yılında ise profesörlük unvanını almıştır. Başkent Üniversitesi, Özel Ortadoğu Hastanesi ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmıştır. Halen Adana Medline Hastanesi Kardiyoloji Kliniği’nde görevine devam etmektedir.
Prof. Dr. Katırcıbaşı, ameliyatsız damar açma uygulamaları, şah damarı ve periferik damar tıkanıklıklarının girişimsel tedavisi, kalp yetersizliği yönetimi ve ileri ekokardiyografi alanlarında öne çıkmaktadır. 60’tan fazla ulusal ve uluslararası bilimsel yayınıyla literatüre katkı sağlamış; Avrupa Kardiyoloji Derneği ve Amerikan Kardiyoloji Koleji gibi saygın platformlarda bildiriler sunmuştur.

Adana'daki Kliniğimizin Konumu