Akut kalp yetmezliği, kalbin ani olarak kan pompalama kapasitesini kaybetmesi durumudur. Genellikle acil müdahale gerektirir ve yaşamı tehdit edebilir.
Nedeni çoğunlukla kalp krizi, ciddi ritim bozuklukları veya ağır kapak hastalıklarıdır. Hızla gelişen nefes darlığı ve şiddetli yorgunluk tipik belirtilerdir.
Tanı için acil EKG, eko ve laboratuvar testleri yapılır. Erken tedavi, ölüm riskini önemli ölçüde azaltır.
Tedavide oksijen desteği, damar içi ilaçlar ve gerekirse mekanik destek cihazları kullanılır. Hastanın stabil hale gelmesinin ardından altta yatan neden tedavi edilir.
Tıbbi Adı | Akut Kalp Yetmezliği |
Tanımı | Kalbin ani ve hızlı bir şekilde yeterli kan pompalayamaması durumudur |
Başlama Şekli | Ani başlangıçlı, saatler veya günler içinde gelişen |
Nedenleri | Miyokard enfarktüsü, hipertansif kriz, aritmi, akut kapak yetmezliği, miyokardit |
Belirtiler | Ani nefes darlığı, ortopne, paroksismal noktürnal dispne, taşikardi, ödem, yorgunluk |
Tanı Yöntemleri | Fizik muayene, EKG, ekokardiyografi, akciğer grafisi, BNP/NT-proBNP, kan gazı |
Alt Tipleri | Sol kalp yetmezliği, sağ kalp yetmezliği, global kalp yetmezliği |
Tedavi Yaklaşımı | Hızlı sıvı uzaklaştırılması (diüretikler), oksijen tedavisi, vazodilatörler, inotropik destek, altta yatan nedenin tedavisi |
Komplikasyonlar | Pulmoner ödem, hipoperfüzyon, çoklu organ yetmezliği, kardiyojenik şok |
Prognostik Faktörler | Yaş, altta yatan hastalıklar, kalp fonksiyonu (EF), tedaviye yanıt |
Acil Müdahale Gerekliliği | Yüksektir; erken tanı ve tedavi mortaliteyi azaltır |
Akut Kalp Yetmezliğinin Erken Belirtileri Nelerdir?
Akut kalp yetmezliği, isminden de anlaşılacağı gibi, beklenmedik biçimde veya çok kısa süre içinde gelişen bir kalp fonksiyon bozukluğudur. Çoğu zaman vücut, kalbin azalan pompalama yetisiyle başa çıkabilmek için çeşitli “alarm sinyalleri” verir. Bu sinyallerin en belirginlerinden biri nefes darlığıdır. Başlangıçta merdiven çıkarken veya hafif bir egzersizde oluşan nefes darlığı, tablo ilerledikçe istirahatte bile kişiyi zorlama noktasına gelebilir. Yatar pozisyondayken bile duyulan “hava açlığı” hissi, çoğu zaman geceleri hastayı uyandırarak doğrulmasına neden olur. Bu durumu yastığa bağımlı hale gelmek şeklinde düşünebiliriz: Kalp sıvıyı yeterince pompalayamadığı için akciğerlerde sıvı birikme eğilimi artar ve düz yatmak zorlaşır.
Bir diğer dikkat çekici belirti inatçı öksürük olabilir. Özellikle geceleri ya da uzanırken ortaya çıkan, bazen balgamla birlikte “köpüklü” bir yapıya bürünen bu öksürük, akciğerlerdeki sıvı birikiminin habercisidir. Her öksürük elbette kalp yetmezliğini işaret etmez; ancak bu tabloya nefes darlığı, çarpıntı ya da halsizlik gibi diğer yakınmalar da eşlik ediyorsa dikkatli olmak gerekir.
Yorgunluk ve halsizlik de erken dönemde sık karşılaşılan belirtiler arasındadır. Günlük işlerin bile olağanüstü bir çabayla yapıldığı hissi oluşuyorsa bu kalbin dokulara yeterli kan ve oksijen yollayamadığı anlamına gelebilir. Bu durum “arabanın motor gücünün düşmesi” gibi düşünülebilir. Ne kadar gaza basarsanız basın, eski performans yoktur.
Görülebilecek bir başka işaret ise şişlikler (ödem)dir. Ayak bilekleri, bacaklar ve hatta bazı durumlarda karın bölgesinde sıvı toplanması yaşanabilir. Ayakkabıların sıkmaya başlaması, bacaklarda ağırlaşma ya da yüzüklerin parmağa dar gelmesi gibi ipuçları burada söz konusudur. Sıvının organizmada gereğinden fazla kalması, kalbin bu yükü pompalamakta zorlanmasıyla doğrudan ilişkilidir.
Bazı kişilerde erken doyma hissi veya hafif bir yemekle bile şişkinlik yaşama durumu görülür. Bunu “midenin üzerindeki baskı” şeklinde düşünmek mümkündür; kanın dolaşımı yavaşladıkça organlarda tıkanıklık benzeri durumlar oluşabilir. Ayrıca çarpıntı, kalbin atışlarının hızlı veya düzensiz hissedilmesi, hatta baygınlık veya baş dönmesi de erken belirtiler arasındadır.
Akut Kalp Yetmezliği Kronik Kalp Yetmezliğinden Nasıl Farklıdır?
Kalp yetmezliği genel bir şemsiye terimdir; ancak bu şemsiyenin altında akut ve kronik olmak üzere iki ana kategori bulunur. Kronik kalp yetmezliği, yıllar süren bir süreç içinde yavaşça ilerler. Başlangıçta düşük yoğunluklu aktivitelerle hissedilen nefes darlığı veya çabuk yorulma, zaman içinde giderek artar. Kronik formda vücut, kalbin eksik kalan pompalama gücünü telafi etmek için çeşitli “ara çözümler” üretir. Örneğin damar sisteminde direnç artabilir veya böbrekler su-tuz dengesini farklı şekillerde ayarlamaya çalışabilir. Bu yavaş ve sinsi ilerleyiş, bazen hastaların doktora başvurmasını geciktirir. Kişi durumu “yaşla birlikte azalan performans” olarak yorumlayabilir.
Buna karşılık akut kalp yetmezliği, adeta bir deprem gibi aniden veya kısa bir süre içinde ortaya çıkar. Altında yatan kronik kalp yetmezliği olabilir, ancak normal seyir bozulur ve kişi “akut alevlenme” denilen şiddetli bir atakla karşı karşıya kalır. Hiç kalp rahatsızlığı olmayan bir insanda da akut bir durum gelişebilir; örneğin kalp krizi (miyokard enfarktüsü) veya kalp kasında ani bir hasar, kalbi bir anda işlevsiz hale getirerek şiddetli belirtilere yol açabilir.
Akut ve kronik kalp yetmezliği arasındaki en önemli fark, hız ve şiddettir. Kronik formda belirtiler belli bir mantık çerçevesinde, düzenli olarak artar ve vücut bir yere kadar bu değişime adapte olur. Akut formda ise vücudun adaptasyon şansı olmadan “kriz modu” devreye girer. Örneğin kronik kalp yetmezliği olan biri uzun süre az tuzlu diyet uygular, ilaçlarını düzenli alır ve yıllarca belirgin bir sorun yaşamadan hayatını sürdürebilir. Ancak bir enfeksiyon, ritim bozukluğu veya tansiyon dengesizliği gibi bir tetikleyici, aniden tabloyu kontrolden çıkararak akut kalp yetmezliğine dönüştürebilir.
Akut Kalp Yetmezliğinin Yaygın Nedenleri Nelerdir?
Akut kalp yetmezliğinin kökeni genellikle başka kalp-damar hastalıklarına veya sistemik sorunlara uzanır. Bunların başında koroner arter hastalığı gelir. Koroner damarlardaki yağ plaklarının darlığa neden olması, kalp kasının yeterince beslenememesine ve performans kaybına yol açar. Özellikle kalp krizi geçiren birinde, kalp kasının bir kısmı ani hasar gördüğü için pompalama gücü düşer ve buna bağlı olarak akut kalp yetmezliği gelişebilir.
Hipertansiyon (yüksek tansiyon) da önemli bir faktördür. Yıllarca yüksek basınç altında çalışan kalp, zamanla bu ekstra yüke ayak uydurmak için kas kitlesini arttırır. Fakat bu “kaslanma” her zaman sağlıklı bir kalp oluştuğu anlamına gelmez; kalp duvarları sertleşir, gevşeme bozukluğu ortaya çıkar ve beklenmedik bir anda kalp yeterince gevşeyip dolamaz, dolayısıyla performans ani şekilde düşebilir.
Kalp kasının doğrudan hasarıyla seyreden kardiyomiyopatiler de nedenler arasındadır. Bunlar genetik veya enfeksiyon kökenli olabilir, toksik maddeler (örneğin alkol veya bazı ilaçlar) nedeniyle de ortaya çıkabilir. Kalp kapak hastalıkları, tiroid bozuklukları, böbrek yetersizliği ve şiddetli enfeksiyonlar da kalbin yükünü beklenmedik anda arttırarak akut kalp yetmezliğini tetikleyebilir.
Diğer bir önemli tetikleyici, ritim bozuklukları (aritmi) ve özellikle atriyal fibrilasyon gibi düzensiz kalp atışlarıdır. Kalp yeterli senkronizasyonla kasılmayınca, dakikada olması gereken kan pompalama hacmi düşer ve bu da kalp yetmezliğini hızla tetikleyebilir. Ayrıca böbreklerin işlev bozukluğu nedeniyle bedenin fazla sıvı tutması ya da bazı ilaç etkileşimleri de ani tabloyu ortaya çıkarabilir. Örneğin ağrı kesici veya antiinflamatuvar ilaçların uygunsuz kullanımı bazen vücutta sıvı tutumunu artırabilir.
Bölgesel örneklerle, Chagas hastalığı gibi bazı paraziter veya tropikal enfeksiyonlar özellikle Güney Amerika’da kalp kasını tutarak ani yetmezliğe yol açabilir. Dolayısıyla bölgesel coğrafi farklar da göz ardı edilmemelidir.
Aritmi Akut Kalp Yetmezliğine Neden Olabilir Mi?
Ritim bozuklukları (aritmiler), kalbin düzenli kasılma döngüsünü bozan elektriksel sorunlardır. Tıpkı bir orkestrada şefin temposunun aniden sapması veya enstrümanların birbirine uymaması gibi, kalpteki elektriksel sinyallerin senkronu bozulduğunda pompalama verimi düşer. Özellikle atriyal fibrilasyon (AF) denilen, kalbin kulakçıklarının kontrolsüz titreşimle kasılması durumu kanın ventriküllere (karıncıklara) yeterince etkili biçimde dolmasını engelleyebilir. Böylelikle, her atımda vücuda gönderilen kan miktarı azalır.
Aynı şekilde çok hızlı çarpan kalp (taşikardi) ya da çok yavaşlayan kalp (bradikardi) de dokulara giden kan akımını bozabilir. Özellikle uzun süreli ve kontrolsüz taşikardi, kalbin dinlenme imkânı bulamamasına yol açar; kalp “sürekli yüksek viteste çalışan bir motor” gibi aşırı enerji harcar. Zamanla kas yorgunluğu gelişir ve pompalama gücü düşer. Bu duruma “taşikardi kaynaklı kardiyomiyopati” veya “aritmi kaynaklı kalp yetmezliği” denir.
Bu tür aritmilerde bazen hastalar doğrudan çarpıntı hissiyle hekime başvururken, bazen de sadece nefes darlığı veya yorgunluk şikâyeti olabilir. Yapılacak basit bir elektrokardiyogram (EKG) bile çoğu zaman sorunu çabucak ortaya koyar. Aritmiler, altta yatan başka bir neden de taşıyorsa (örneğin koroner arter hastalığı veya kapak bozukluğu), tedavinin hem ritim düzenlenmesine hem de asıl nedene yönelmesi gerekir.
Koroner Arter Hastalığı Akut Kalp Yetmezliğine Nasıl Katkı Sağlar?
Koroner arter hastalığı, kalp kasının kendisini besleyen atardamarlarda oluşan daralmalar veya tıkanıklıklarla kendini gösterir. Bu damarların içerisinde oluşan “plak” adı verilen yağ birikimleri, kan akışını zorlaştırır veya tamamen keser. Bu durumun hafif formu angina (göğüs ağrısı) yaparken, ağır formu olan kalp krizi kalp kasının belirli bir bölgesinin ölmesine neden olabilir.
Kalp kası, sağlıklı bir pompa işlevi için düzenli kan ve oksijen akışına muhtaçtır. Eğer kalbin bir kısmı hasar görüp görev dışı kalırsa, tıpkı 8 silindirli bir motorun birkaç silindirinin bozulması gibi gücü düşer. Bu düşüş hızlı ve şiddetli ise akut kalp yetmezliği ortaya çıkar. Üstelik tek seferlik bir hasar değil kronikleşen damar darlıkları da uzun vadede kalbi zorlar. “Yedek güç” olarak nitelendirilebilecek kısımlar bir süre telafi etmeye çalışsa da aniden artan bir talep (örneğin ağır egzersiz, stres veya başka bir hastalık) olduğunda kalp bu talebe yetişemez.
Bu zincirleme süreçte iskemik kalp hastalığı (yeterli kanlanamama) en temel belirleyici faktörlerden biri olabilir. Kan akışı azalınca kalp kası gerektiği gibi kasılamaz ve zamanla kalpte yapısal değişiklikler (remodelling) meydana gelir. Bu kalp odacıklarının şeklinin bozulmasına ve dolayısıyla pompa yeteneğinin iyice azalmasına yol açar.
Dolayısıyla koroner arter hastalığı “alt yapıda gizlenen bir sorun” gibi düşünülebilir. Genç veya nispeten sağlıklı bireyler de bu sorunu yaşayabilir, ancak risk faktörleri arttıkça (sigara kullanımı, yüksek kolesterol, diyabet, aile öyküsü vs.) tablo daha sık ve daha ağır yaşanır. İşte bu nedenle koroner damarlardaki tıkanıklığın tedavisi veya bypass ameliyatı gibi çözümler sadece göğüs ağrısını değil olası bir akut kalp yetmezliği atağını da önleme potansiyeline sahiptir.
Kalp Kapak Hastalıkları Akut Kalp Yetmezliğinde Ne Rol Oynar?
Kalp kapakları, kalbin odacıkları arasındaki kan akışını kontrol eden “tek yönlü vana” işlevi görür. Bu kapaklar düzgün kapanmadığında (yetersizlik, örneğin mitral veya aort yetersizliği) veya yeterince açılamadığında (stenoz, örneğin aort darlığı) kalbin işi zorlaşır. Tıpkı musluk vanasının yarım açık olmasıyla suyun akışının engellenmesi gibi, dar veya tam kapanmayan bir kapak da kanın istenilen yönde ve hacimde akmasına izin vermez.
Akut kapak problemleri çok hızlı şekilde kalp yetmezliğine yol açabilir. Örneğin papiller kas yırtılması durumunda mitral kapak aniden işlevsiz kalır ve akciğerlere doğru ani bir basınç yüklenmesiyle şiddetli nefes darlığı, öksürük ve hatta akciğer ödemi ortaya çıkar. Aort diseksiyonu (aortun iç katmanında yırtılma) durumlarında da aort kapağı işlevleri bir anda bozulabilir.
Kronik kapak hastalıklarında da tablo yavaş ilerlerken herhangi bir tetikleyiciyle akut alevlenme olabilir. Uzun yıllar boyunca yavaş yavaş ilerleyen darlık veya yetersizlik, organizmanın dikkatini çekmeyecek kadar hafif semptomlar verebilir. Ancak bu arada kalp kası giderek yük altına girer. Bir ritim bozukluğu, enfeksiyon veya tansiyon dalgalanması gibi bir “ek yük” geldiğinde, zaten sınırda çalışan kalp aniden yetmez hale gelebilir.
Akut Kalp Yetmezliği Nasıl Teşhis Edilir ve Değerlendirilir?
Bir kişinin akut kalp yetmezliği şüphesiyle hastaneye başvurması genellikle nefes darlığı, göğüs ağrısı, aşırı çarpıntı, bayılma veya ani gelişen ödem gibi şikâyetler iledir. Doktor veya acil servis ekibi, ilk olarak hastanın öyküsünü (ne kadar süredir şikâyet olduğu, eşlik eden hastalıklar, kullanmakta olduğu ilaçlar, ailede kalp hastalığı öyküsü vb.) hızlıca alır. Sonra fizik muayeneye geçilir; akciğer seslerinde sıvı birikimini, kalp seslerinde üfürüm veya ritim bozukluğunu araştırır, boyun damarlarının dolgunluğu (juguler venöz basınç), karaciğer büyüklüğü ve bacak ödemi gibi bulgulara bakılır.
Ardından, kalp ritmini ve olası iskemi bulgularını değerlendirmek için EKG (Elektrokardiyografi) çekilir. Akut kalp yetmezliğinde EKG genelde “normal” olmaktan uzaktır; aritmi, ST-T değişiklikleri veya başka ipuçları görülebilir. Bir diğer önemli test ise ekokardiyografi (EKO)dur. Bu ultrason benzeri görüntüleme yöntemiyle kalbin yapısı, kapakların durumu kasılma gücü (ejeksiyon fraksiyonu) ve odacıkların genişliği incelenir. Akut durumlarda, hızlı bir EKO değerlendirmesi çoğu zaman hayat kurtarıcıdır; çünkü kalp krizi mi, kapak sorunu mu, yoksa başka bir yapı bozukluğu mu var, hemen anlaşılabilir.
Laboratuvar testlerinde ise BNP (B-Tipi Natriüretik Peptit) veya NT-proBNP seviyelerine bakılır. Bu hormon benzeri maddeler kalp duvarı gerildiğinde yükselir ve kalp yetmezliğini düşündürür. Ayrıca kan testleri, böbrek fonksiyonları (üre, kreatinin), elektrolit dengesi (sodyum, potasyum vb.), tiroid hormonları ve kan sayımı gibi birçok parametreyi içerir. Çünkü akut kalp yetmezliği bazen farklı sistemik hastalıkların tetiklediği ikincil bir durum olabilir.
Bu değerlendirmeler sonucunda, kalp fonksiyonlarının aniden bozulmasına yol açan “temel tetikleyici” tespit edilmeye çalışılır. Üç önemli soru sorulur: Bir kalp krizi var mı? Ritim bozukluğu akut tabloyu açıklıyor mu? Kapak hastalığı gibi yapısal bir sorun var mı? Altta yatan nedeni belirlemek, tedavinin başarısı açısından kritik önemdedir.
Akut Kalp Yetmezliği İçin Mevcut Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Akut kalp yetmezliği tedavisinde temel amaç hastayı hızla rahatlatmak ve yaşamı tehdit eden komplikasyonları önlemektir. Hastane koşullarında genellikle damar yolu (IV) ile diüretik (idrar söktürücü) tedavi başlanır. Bu ilaçlar vücuttaki fazla sıvının atılmasına yardımcı olur; nefes darlığı ve ödem gibi belirtiler azalır. Ancak diüretikler gereğinden fazla veya hızlı kullanılırsa kan basıncında düşme, elektrolit dengesizliği gibi istenmeyen durumlar oluşabilir. Bu yüzden doz ve uygulama hızı dikkatli ayarlanır.
Eğer hastanın tansiyonu çok yüksekse veya kalp, kanı pompalamakta aşırı zorlanıyorsa, vasodilatör olarak bilinen damar genişleticiler devreye girer. Bunlar kalbin iş yükünü hafifletir ve dokulara kan akışını iyileştirir. Bazı vakalarda kalp kasılma gücünü desteklemek için inotropik ilaçlar (örneğin dopamin, dobutamin) gerekebilir. Yine bu ilaçlar kalp ritmini etkileyebileceği ve bazen aritmileri tetikleyebileceği için, hekim kontrolünde, belirli endikasyonlar dahilinde kullanılır.
Oksijen tedavisi de birçok hastada ihtiyaç haline gelir. Özellikle akciğer ödemi gelişen veya oksijen saturasyonu düşen hastalara maske veya nazal kanül ile ek oksijen verilir. Solunumu çok zorlaşan ve bilinci kapanmaya yakın hastalara mekanik ventilasyon (solunum cihazı) desteği gerekir.
Eğer akut tabloyu tetikleyen bir kardiyak ritim bozukluğu varsa, bunu düzeltmeye yönelik elektriksel kardiyoversiyon veya antiaritmik ilaçlar gündeme gelebilir. Koroner arter tıkanıklığından şüpheleniliyorsa, acil olarak anjiyografi yapılıp damar açma (stent veya bypass) girişimleri planlanabilir.
Tedavinin son aşamasında ise uzun vadeli yönetim için ilaç düzenlemeleri (ACE inhibitörleri, beta-blokerler, diüretikler vb.) yapılır. Buradaki amaç kalbin üzerindeki yükü azaltmak, ritmi düzene sokmak, tansiyonu kontrol altına almak ve sıvı dengesini yönetmektir. Böylece tekrar akut kriz yaşanma ihtimali azalır. Tabii burada tek başına ilaç tedavisi değil yaşam tarzı değişiklikleri de büyük önem taşır ki bu konuya bir sonraki başlıkta daha detaylı değinilecektir.
Yaşam Tarzı Değişiklikleri Akut Kalp Yetmezliği Belirtilerini Yönetmede Yardımcı Olabilir Mi?
Akut kalp yetmezliği söz konusu olduğunda, hastane tedavisiyle belirtiler kontrol altına alınsa bile, yaşam tarzı değişiklikleri olmadan kalbin yeniden zorlanması sık rastlanır. Bu nedenle hastanın taburcu olduktan sonra (veya risk faktörlerini taşıyan sağlıklı bireylerin) dikkat etmesi gereken birkaç temel nokta vardır:
- Tuz Tüketimini Azaltma: Vücudun fazla su tutmasındaki en önemli etkenlerden biri sodyumdur. Sofra tuzunun içindeki sodyum, kalbin üzerindeki sıvı yükünü artırır. Tamamen tuzsuz bir diyet yerine, genelde “orta dereceli” kısıtlamalar önerilir. Yemeklere ekstra tuz eklememek, hazır ve işlenmiş gıdalardan uzak durmak önemli adımlardır.
- Sıvı Dengesi: Aşırı sıvı alımı, özellikle kalp yetmezliği olan kişilerde ödem ve nefes darlığını tetikler. Bu “hiç su içmeyin” anlamına gelmez, ancak hekimin önerdiği miktarların üzerine çıkmamaya dikkat edilmelidir. Günlük kilo takibiyle ani sıvı artışları erkenden fark edilebilir.
- Düzenli Fiziksel Aktivite: Aşırıya kaçmadan yapılan yürüyüş, bisiklet veya yüzme gibi egzersizler kalp kasını güçlendirir. “Hiç hareket etmemek” kalp fonksiyonlarının gerilemesine yol açarken, “aşırı egzersiz” de kalbe fazla yük bindirebilir. En ideali, kontrollü ve düzenli egzersiz programları (örn. kardiyak rehabilitasyon) benimsemektir.
- Sigara ve Alkol: Sigara, damarları daraltarak kalbe giden kan akımını bozar; alkol ise kalp kası hasarına ve ritim bozukluklarına neden olabilir. Dolayısıyla sigara tamamen bırakılmalı, alkol de doktorun önerdiği ölçüde kısıtlanmalıdır.
- Stres Yönetimi ve Dinlenme: Yoğun stres, hormon dengelerini değiştirerek tansiyonu ve kalp hızını artırır. Düzenli uyku, hafif meditasyon veya nefes egzersizleri, kalp üzerindeki baskıyı azaltmaya yardımcı olur.
- Vücut Ağırlığı Kontrolü: Obezite, kalbe fazladan iş yükü bindirir. Aynı zamanda diyabet ve hipertansiyon riskini de artırır. Bu nedenle ideal kiloda kalmak veya fazla kiloları aşamalı olarak vermek kalp sağlığı açısından kritiktir.
- Düzenli Takip ve İlaç Uyumu: Hekimin reçete ettiği ilaçların düzenli kullanımı, belirtilerin kontrolü ve olası komplikasyonların önlenmesi için vazgeçilmezdir. Kişinin kendiliğinden ilacı kesmesi, doz atlaması veya değişiklik yapması akut alevlenmeye neden olabilir.
Akut Kalp Yetmezliği Olan Hastalar İçin Uzun Süreli Prognozlar Nelerdir?
Akut kalp yetmezliği, her ne kadar agresif ve aniden ortaya çıkan bir tablo olsa da uygun tedavi ve takip ile hastalar uzun süre kaliteli yaşam sürdürebilir. Ancak yine de bu durumun ciddiyetini göz ardı etmemek gerekir. İstatistikler, akut kalp yetmezliği geçiren hastaların önemli bir kısmının ilk yıllarda tekrar hastaneye yatış veya ölüm riskiyle karşı karşıya kaldığını gösterir. Bu oranlar, diyabet, hipertansiyon, böbrek yetersizliği, obezite ve ileri yaş gibi eşlik eden faktörlere göre daha da artabilir.
Uzun vadeli prognozu belirleyen birkaç temel unsur vardır:
- Kalp Fonksiyonunun Durumu: Kalp kasının pompalama kapasitesi (ejeksiyon fraksiyonu) ne kadar düşmüşse, uzun vadede risk o kadar artar. Ayrıca kalp kasının gevşeme yeteneği (diyastolik fonksiyon) de önemlidir.
- Altta Yatan Hastalığın Türü: Koroner arter hastalığı, ciddi kapak sorunları, aritmi veya kardiyomiyopati gibi nedenlerin nasıl yönetildiği, gelecekteki kalp yetmezliği ataklarını belirler. Bu nedenle altta yatan soruna yönelik tedaviler büyük önem taşır.
- Yaşam Tarzı ve İlaç Uyumu: Yukarıda bahsedilen yaşam tarzı değişiklikleri ve ilaç tedavisi, kalbin üzerindeki yükü hafifletir ve kriz tekrarını engeller. Bunlara titizlikle uyan hastalarda, kalp yetmezliği iyice kontrol altına alınabilir.
- Ritim Kontrolü: Atriyal fibrilasyon gibi aritmiler varsa, bu ritim bozukluklarının düzenlenmesi uzun dönem hayatta kalma oranlarını yükseltir. Kalıcı veya tekrarlayan aritmiler, kalp yetmezliğini sürekli tetikleyen bir faktör olabilir.
Bazı vakalarda, kalbin kendi kendini iyileştirme potansiyeli de gözlemlenebilir. Örneğin bir enfeksiyon veya geçici bir nedenle oluşan kalp kası hasarı (örneğin miyokardit), tedaviyle düzelebildiğinde ejeksiyon fraksiyonu yeniden normale yakın değerlere dönebilir. Öte yandan iyileşme potansiyeli düşük olan hastalarda bile uygun ilaçlar, implantabl cihazlar (örneğin kalp pili, kardiyoverter-defibrilatör) veya cerrahi girişimler yaşam süresini ve kalitesini ciddi oranda artırabilir.

Prof. Dr. Mahmut Tuna Katırcıbaşı, 1998’de Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş, kardiyoloji uzmanlığını 2003’te Mersin Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Başkent Üniversitesi’nde doçent, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapmıştır. Koroner arter hastalığı, hipertansiyon, kalp yetmezliği ve girişimsel kardiyolojide 25 yılı aşkın deneyime sahiptir. 2019’dan beri Adana Özel Medline Hastanesi’nde Kardiyoloji profesörü olarak hizmet vermektedir.
Adana'daki Kliniğimizin Konumu